bir küçücük kız çocuğu bak duruyor orada hala,
anlatamam gördüklerimi o neşeli çocuğa...

20 Mayıs 2011 Cuma

DÜŞ

Birgün bir tuhaf şey şu suya indi,
Geldiği yer ne taş; ne de bir indi.
Bilmedik, neden geldi, neye sevindi;
Dedi: "Şu berrak su benim evimdi".
Yazmadık, okumadık öyle bir şeyi,
Dedi: "Bilir misin o yanık neyi?"
Dedik: "Biliriz; ancak acep o ne der?
Yoluna koyduğu nasıl bir ser?"
Dedi: "O serlerin bilindiği vakit,
Söz namus idi; aşk ise akit.
O vakit odun dahi eğri girmezdi.
Yunus dahi aşkı o vakit sezdi.
Anladı O; Yusuf neden kuyuda,
Ser'i o ana dek neden uykuda.
Bir de mecnun vardı aklı örtülü,
Leyl uğruna açtı o 'ince tül'ü.
Zira açıldı kapı; kilit sürgülü.
Yoksa bülbül arar mı o kızıl gülü?
Duyulmaz ki zaten aşktaki nale,
Sığmaz asumana, girmez hayale.
Niçin sanırsın o ince hale
Mehtaba olmuştur bir zarif kale?
Neden bir vakit sonra fani sevgili,
Tatmin edemez olur bu garip dili?
Neden sanırsın onlara söylenid 'deli'?
Neden yalnız dağ kaldırır bu seli?
Yine gözü kara böyle bir gemi,
Neden Taif'te taşlandı yeni?
Altında berrak su, üstte yelkeni,
Hesabı gül bahçesi, serap dikeni.
İşte beni berrak suydu muradım,
Seni de öylece bir 'deli' sandım.
Baktım lakin verecek değilsin o ser'i,
Yazıktır, sahibine ver o mabedi.
O mabed ki derim yüce gönüldür,
Açacağın yalnız o 'ince tül'dür.
Şimdi gidiyorum, gelemem artık,
Sen dahi kendini o suya sarkıt."
...
Açtım gözlerimi, o da bir düştü.
Bir taş misali denize düştü.
Güneş doğmuş, bu artık yeni bir gündü,
Bu düş de, aşk gibi sırra gömüldü...
(27.08.04 23:35)