bir küçücük kız çocuğu bak duruyor orada hala,
anlatamam gördüklerimi o neşeli çocuğa...

30 Nisan 2011 Cumartesi

itiraf...


Kaçak duygularım vardı, kaçtığım… Kimselere diyemediğim açıklarım vardı; açlıklarım… ufukların parlayan çizgilerinde bıraktım çoğu düşlerimi ve düşüşlerim bir gün batımına gebe zamanına denk geldi gençliğimin…
Uzunca bir süre bülbül ve altın kafes çalıştım özlem akademisinde. Özlemek yasak meyveden farksızdı sanki; sanki haramdı, haktı ama hak değildi… özlem, aşk cennetindeki sınav; şeytan dürtüsü azap, emre itaatsizlik gibi… yakıcıydı… ama özledik işte yine de özlenesi olmayan yanlarını da maşukun. Ve sonra bir gün ayrılık denen bir yere düşüverdik ansızın ve belki aşkın mahremiyetini bir yaprağın mahiyetine emanet ettik…

2 yorum:

  1. işte "ölümden zor bellemediğimiz ayrılık"a düşüp de bir yaprağın mahiyetine emanet ediverdiğimiz aşk, gün gelir yaprak sararıp solmaya yüz tutup toprağa düştüğünde onu sürükleyen rüzgarın "Sahibi"ne teslim olur. Her gizlinin ve aşikarın tek sahibi'ne... Aşk da onun, aşık da onun, maşuk da onun. Merhamet de ondan...

    YanıtlaSil
  2. evet öyle, aynen öyle Banu Hanım.

    YanıtlaSil